Web Günlüğü

Blogger FeedBurner Entegrasyonu

Blog-Blogger FeedBurner Entegrasyonu, Kurulum ve Ayarları (Blog Ekleme, Besleme Adresi Oluşturma)
FeedBurner blog yazılarını tek bir çatı altında toplayıp bunları farklı araçları sayesinde blog takipçilerine kolay bir şekilde ulaştırmaya yarayan bir nevi rss besleme hizmetidir. Çoğu blog alt yapısında hali hazırda rss, atom beslemeleri bulundursa da bunlar FeedBurner gibi çok fonksiyonlu değiller. FeedBurner sadece besleme görevini üstlenmekten ziyade bloglarda yayınlanmış olan yazıları otomatik olarak sosyal ağlarda(twitter) paylaşma, e-posta bülten özelliği sayesinde son blog yazılarını blog takipçilerine e-posta olarak gönderme, arama motorları botlarının yeni yazılardan haberdar olabilmesi için ping gönderme, son blog yazılarını isteğe göre bloglarda widget olarak gösterme gibi daha bir çok özelliği bünyesinde barındırmakta.

1 - FeedBurner Hesabı ve FeedBurner Besleme Adresi Oluşturma
FeedBurner bir Google hizmeti olduğu için bir google(gmail) hesabınızın olması yeterli. Zaten bütün google servisleri tek bir hesap altında birleştiği için bunun için ayrıca bir hesap açmaya gerek yoktur. Kısaca varolan bir gmail hesabınız ile www.feedburner.com adresine giriş yaptığınızda FeedBurner servisiniz otomatik olarak aktif hale gelecektir. FeedBurner servisi aktif olduktan sonra alttaki resimdeki gibi bir nevi bir blog yönetim paneli karşınıza gelecektir.

- Blog Ekleme ve Besleme Adresi Oluşturma
1-a) Bu panelde alttaki resimde görüldüğü gibi besleme adresi oluşturmak için öncelikle kutucuğa blog adresi yazılmalı ve I am podcaster yani ben yayıncıyım işaretlenerek Next butonuna basılmalıdır.
FeedBurner Blog Ekleme ve Besleme Adresi Oluşturma 1
1-b) Yukarıdaki işlemi yapıp Next butonuna tıkladıktan sonra aşağıdaki ekran ile karşılaşılacak bu ekranda da resimde görüldüğü şekilde ayarlanıp yine Next butonuna basılmalı.
FeedBurner Blog Ekleme ve Besleme Adresi Oluşturma 2
1-c) Bu adımda besleme başlığı ve besleme adresinin neler olacağı hakkında ayarlamalar yapılmakta. Başlık ve adres alanları doldurulduktan sonra Next butonuna basılmalı.
FeedBurner Blog Ekleme ve Besleme Adresi Oluşturma 3
1-d) Alttaki resimde görüldüğü gibi FeedBurner besleme adresinin oluşturulduğuna dair bilgi ekranı gelmektedir. Bu ekranda da yine Next butonuna tıklayıp ilerleyebilirisiniz.
FeedBurner Blog Ekleme ve Besleme Adresi Oluşturma 4
1-e) Alt görülen sayfa ise podcast (yayıncı) ayarları ile ilgili kısımlar yani video, müzik, resimler ile ilgili ayarların yapıldığı sayfa. Bu sayfa çok fazla önem arzetmediğinden Next butonuna tıklayıp ilerleyebilirsiniz.
FeedBurner Blog Ekleme ve Besleme Adresi Oluşturma 5
1-f) Son aşama olan besleme istatistikleri ayarlarının bulunduğu sayfa. Gerekli ayarları alttaki resime göre yapıp son kez Next butonuna tıklayabilirsiniz.
FeedBurner Blog Ekleme ve Besleme Adresi Oluşturma 6
Not : Bütün bu işlemleri başarılı bir şekilde tamamladıktan sonra feedburner'e blog ekleme ve besleme adresi oluşturma işlemi tamamlanıyor.
FeedBurner Blog Ekleme ve Besleme Adresi Oluşturma 7 Son

Üstteki resimde bulunan sayfa ve alt sayfalarla ilgili diğer bileşen ve bileşen kullanımları ile ilgili detaylar hakkında sonraki yazılarda bilgi sahibi olabilirsiniz.

Windows 8 Ön İnceleme ve Karşılaştığım Bir Sorun

Windows 8 Ön İnceleme

Windows 8 Ön İnceleme
Yeni bir bilgisayar alıncaya dek Windows 8 kullanamayacağım sanırım zaten gördüklerim sonucunda bundan sonra Windows 8 kullanma niyetlisi de değilim açıkçası. Uzun yıllar artık Microsoft Windows 7 ve Windows 8 den daha iyi bir işletim çıkarana kadar Windows 7 mi kullanırım ya da bir Linux işletim sistemi kullanırım bunu zaman gösterecek. Windows 8'den soğumamın nedeni yaşadığım sorundan ziyade Windows 8'in beklentilerimin altında kalan bir işletim sistemi olmasıydı.

- Kurulum Windows 7'ye nazaran daha çabuk tamamlanıyor. Tahmini 20-25 dakika arası.

- Windows 7'den çok farklı olmayan bir masaüstü görünümü var ancak pencere kenarlıklarında grafik yerine düz renkler tercih edilmiş ki bu da performans açısından olumlu bir durum ancak pencere, görünüm ve ikonlar Windows 7'den çok farklı değil

- Benim açımdan Windows 8'i en itici kılan kısım işlerimi kolaylaştıran başlat menüsünün kaldırılması ve zamanımı çalan kullanışsız metro arayüz kısmıydı. Bu metro arayüz ile ilgili çok fazla özelleştirme yapılamıyor ve metro arayüzü tamamen kapatma gibi bir seçenek de bulunmuyor.

- Windows 8 kurulumu bitimi esnasında genel ayarlar yapılandırılırken yerel hesap oluşturmaya izin verilmiyor en azından ben onu gözlemledim. Bir Microsoft (outlook, hotmail vs) hesabı ile kullanıcı oluşturulup kurulum tamamlanıyor. Microsoft elbet bunu Windows 8 ile çıkan mağaza uygulaması için yaptı. Ancak bu şekilde olması gerekmiyordu. Sadece mağaza kullanılırken Google Play Store tarzı bir şey yapılabilirdi.

- Basit bir arama yapmak için  kapkara bir ekrana gitmek zorunda bırakılıyor. Bunun yerine tek tuşla bir popup pencerede arama kutusu açıp aradığımız kelimelere ilişkin sonuçları hemen listeletip kullanıcıların işi kolaylaştırılabilirdi.

- Dokunmaktik cihazlara özgü yapılmış kilit ekranının bence hiç gereği yoktu. En azından buna ilişkin ayarlar özelliştirilebilirdi.

- Internet Explorer 10 masaüstü ve metro arayüz görünümünde oldukça hızlı ancak metro arayüze özel olarak tasarlanmış IE 10'da flash desteği bulunmuyor.

Microsoft'un seçenekleri yenilikleri aslında sorgulanması gereken bir durum. Yıllardır Microsoft'un ürettiği tüm ürünler bedava olmamasına karşın insanların bedel ödeyip aldığı ve buna bağlı olarak Microsoft'un müşterilerini sürekli bir şeylere zorunlu hale getirme düşüncesi hiç kabul edilebilir bir durum değil. Buna sayısızca örnek olmasına rağmen bir örnekte İnternet Explorer'ın yıllardır Microsoft işletim sistemlerinde varsayılan bir tarayıcı olarak gelmesi. Sonucunda insanların üşenip başka bir tarayıcı kurmak yerine Internet Explorer'ı kullanmaya devam etmesi.

----
Windows 8 İle Gelen Sorun
Uzun süre bir an önce test etmek ve kullanmak istediğim Windows 8'i yaklaşık 10 gün önce test amaçlı  kurmuştum. Aslında aklımda Windows 8'e alışmak ve uzun bir süre kullanma düşüncesi geçiyordu. Bu iştahım bilgisayarda sorun çıkana kadar devam ediyordu. Ancak Windows 8'i kurduktan ve kullanmaya başladıktan kısa bir süre sonra bir sorunla karşılaşmaya başladım. Sorun bilgisayarın kilitlenmesi diğer bir deyişle donması ve bir işlem yapılamaz hale gelmesiydi.

Sorunun tam olarak ne ve nelerden kaynaklandığını bulmaya çalıştım. Başlangıçta sorunun bilgisayarın donanımı ile ilgili mi, Windows 8 işletim sisteminden kaynaklanan bir sorun mu veya kullandığım internet tarayıcılarından kaynaklanan bir sorun mu diyerekten bu üçlü hakkında uğraşlara girdim. Sorun bilgisayarda gündelik işlemler olan dosya açma, kapama, kopyalama ve benzeri herhangi bir işlem yapma ile ortaya çıkmıyordu. Sorun tam olarak internet tarayıcılarının herhangi birisinde(yoğun olarak chrome'da) bir kaç sekme açtıktan sonra(özellikle sekmelerden bir tanesinde video bulunduğu zaman) ortaya çıkıyordu.

Windows 8 kurulumu yapmadan önce riskli bir işlem olan BIOS güncellemesi yapmıştım. Ancak eski bir BIOS sürümünü yüklememe rağmen sorunun bundan kaynaklı bir sorun olmadığını anladım. Uzun süre donanım ve benzeri forum sitelerinde sorunu araştırmaya başladım.  Kimi forum konularında ekran kartı veya sürücüsü, kimisinde işlemci, kimisinde ise internet tarayıcıları ile ilgili çözümler yer alıyordu. Ben bu çözümleri basitten zora doğru uygulamaya başladım. Ekran kartı sürücüsünü güncelledim, internet tarayıcılarını kaldırıp yeniden yüklemeyi denedim ancak sorun yine de devam ediyordu. Acaba bilgisayarın kilitlenmesi işlemciden kaynaklı mı diye düşünmeye başladım. Daha sonra AIDA64 Extreme Edition programını kurarak işlemci ısısını inceledim. Firefox ve Chrome tarayıcılarının işlemci ısısı üzerinde etkilerini bu program üzerinden karşılaştırma yapmaya çalıştım. Firefox tarayıcısında bir kaç sekme açınca işlemci ısısı 5-6 derecelik bir artışla maksimum 85-86 oluyordu ancak aynı işlemi Chrome tarayıcısında yaptığımda Firefox'un iki katı kadar artış gösterip 92-95 arası sıcaklık değeri beliriyordu. İşlemci ısısı normal değildi ancak bu yaşadığım sorundan farklı bir sorundu.

Uzunca bir süre sonra işlemci fanının çalışmadığını fark ettim bilgisayar laptop olunca her ne kadar daha önce açmış ve uğraşmış olsam da açıp kontrol etme konusunda biraz endişeliydim. Neyse eninde sonunda açacağım düşüncesiyle bilgisayarı açtım (açtım derken bilgisayar donanım elemanlarının bulunduğu arka tarafı söktüm manasında). Bildiğiniz eski bir elektrikli süpürge ile işlemci fan ve diğer kısımların tozunu çektirdim. Ne alaka ise daha sonra nefes gücü ile bilgisayarın arka tarafında bulunan işlemci havalandırma açıklığına nefes kuvvetiyle üfürmeye başladım. Sonucunda bilgisayar pırıl pırıl oldu. Bilgisayar arkası açık vaziyette açıp kapamaya çalıştığımda halen işlemci fanının çalışmadığını gördüm.  Bir süre fanı el gücüyle çevirmeye ve elektrikli süpürge ile bu çevirme işlemini desteklemeye çalıştım belki fan'a bir şey takılmıştır düşüncesi ile. Bu işlemci gerçekleştirdikten bir süre sonra bilgisayarı yeniden açtım (çalıştırdım) ve nihayet işlemci fanını çalışmaya başladığını gördüm. AIDA64 programı ile işlemci ısısını kontrol ettiğimde işlemci ısısının varsayılan olan 75-80 arası derecenin 55-60 arası dereceler civarına düştüğünü gördüm. İşlemci fan ve ısı sorunun çözmüştüm ancak halen bilgisayarın kilitlenme sorunun çözememiştim. En sonunda Windows 7'yi yeniden kurup Windows 8 hayallerimi sonlandırdığımda bilgisayar kilitlenme sorunun gittiğini gördüm. Neticede sorun ya kurulumunu yaptığım Windows 8 ile alakalıydı ya da internet tarayıcılarının Windows 8 ile uyumsuzluğu olabilirdi.

Yıl Olmuş 2013...

2013'e gireli biraz oldu ancak ben yeni tanışma ve kaynaşma aşamasındayım. Şaka bir yana çok iyi geçmeyen sınav hazırlıkları ve sınavlar, geleceğe dönük zorlu hedeflerimin sebep olduğu bir nevi psikolojik çöküntü ve üzerine eklenen uykusuzluk sorunu sebebiyle iyi düşünüp, olumlu davranışlar sergileyip, olumlu kararlar alamıyordum. Bir an silkinip üzerimdeki olumsuzlukları atıp artık kendimi toparlama vaktinin geldiğini düşündüm ve öyle de oldu. Öyle ki son bir kaç gündür olaylara karşın sağlıklı düşünüp, doğru kararlar alıp, sağlıklı uyuyabiliyorum.

Geride bıraktığımız 2012 yılı hayatımda radikal değişikliklerin olmadığı sıradan bir yıl gibi geçti aslında. Yaşamış olduğum en büyük olaylar eğitim ve kpss(kamu personeli seçme sınavı) oldu.

Devam etmiş olduğum üniversite(aöf) sonucunda yıl içerisinde aldığım on adet dersin yedi tanesini çalışma isteğimin olmamasından ötürü sadece derslere biraz göz gezdirip, biraz da soru çözerek geçebildim. Çok iyi bir sonuç olmasa da en azından benim açımdan iyi sayılayacak bir sonuçla karşılaştım. Aslına bakılırsa başlangıçta biraz vasat bir durum söz konusuydu çünkü aöf sistemi değişmeseydi kafadan okulu bir yıl uzatmış olacaktım. Kaldığım üç dersi bu yıl alttan alıyorum ve son sınıftayım umarım kayıpsız bir şekilde, ders bırakmadan bu yıl bitirebilirim.

Geçen yılın benim açımdan diğer bir önemli konusuysa kpss oldu. Zira sırf eski bilgilerimi tazelemek ve kpss'de iyi bir sonuç alabilmek için 2011 yılının Eylül ayında kpss kursuna yazılıp amcalarla ve veletlerle kpss kursuna gittim. Tabi daha sonraları Şubat ayı gibi dershaneyi aksatmak zorunda kaldım. Dersaneyi aksattıktan kısa bir süre sonra kısa bir iş deneyimim de oldu ancak o da iyi bir deneyim değildi açıkçası. Kpss'de beklemediğim bir sonuçla karşılaşmadım 70 üstü 80 arası bir puan aldım. Beklemediğim bir sonuç olsa herhalde iyi bir sonuç alırdım.

Kpss sonucunun benim açımdan iyi geçmesinin bazı nedenleri var tabi ki. Yaz boyunca derslere biraz ağırlık verip çalışmayı yeğlemeyip Ankara, Mersin... gezilerindeydim. Tabi bunlar kısmen zorunlu olduğum gezilerdi(bahane). Eee ben böyle yaparsam tabi ki sonucu böyle beklediğim bir kötü sonuç olur. Puanım iyi olmadığı için 2012 yılı son merkezi atamalarda atanamadım artık önümdeki maçlara bakacağım. Bu arada kpss'ye 2011 yılında mezun olduğum Bilgisayar Programcılığı önlisans alanı ile girdim ve atamalarda bu alandan tercih yaptım. Yanlış hatırlamıyorsam bu bölümün atamaları 82-83 arası bir puanla kapandı.

2013 yılının ilk günleri aöf sınavlarına kafa yormam ve sistemin değişmesi sebebiyle nasıl yol izlemem gerektiğini düşüne durdum. Farklı yayınların kitaplarını aldım ve üniversitenin kitapları kolay ve anlaşılır olmasa da o kitapların içeriğinden soruların çıkabileceğini düşündüğüm için özet geçerek ilk onlara çalıştım. Daha sonra aldığım diğer yayınların soruları çözdüm ancak sanırım çok fazla işe yaramadı ve sonucunda sınavlarda biraz hüsranla karşılaştım.

Sınavlar öncesinde bir de almak için geç kaldığım ehliyet işleri zorlukları vardı. Ehliyet kayıt işlemlerini halletmem için bazı gerekli teferruatları halletmem gerekiyordu. Bunlardan birisi de sağlık raporu almak idi ancak bir sağlık raporu almak için günlerce yol kat edip uğraşmam gerekti. Maalesef yıl olmuş 2013 ülke olarak biz hala teknolojinin nimetinden yararlanamıyoruz.

2013 yılı içerisinde ve ileriye dönük gerçekleştirmeyi veya gerçekleşmesini umduğum bazı hedeflerim var. Öncelikli olarak tabi ki aöf'yi kayıpsız bir şekilde bitirmeyi, daha sonra merkezi veya açık atamalardan atanmayı umuyorum. Bunların yanında yine gerçekleştirmek zorunda olduğum yabancı dilde kendimi geliştirmek ve iyi bir iş deneyimi kazanmak da var. Tabi yazılım ve programlama alanları da bunlara dahil. Uzun bir süre önce merak saldığım python programlama dilinde kendimi geliştirmek 3-4 ay öncesinde giriş yaptığım Java programlama dilinde de artık gelişme ve sonuç bölümüne geçmeyi düşünüyorum. En azından bu programlama dillerinde temel düzeyde bir şeyler öğrenmeliyim kanaatindeyim. Son olarak tasarımdan anlayan ancak bir photoshop tasarım çizimi özürlüsü biri olarak çizimde de kendimi geliştirmeliyim. Photoshop çizimlerin kısmen Css/Html dökümünü yapabilsem de artık kendim de yeni farklı bir şeyler üretmeliyim. Tabi bunların yanında az-çok bilgi sahibi olduğum benim için olmazsa olmaz olan php'de de kendimi geliştirmek, seo konusunda da ne kadar bilgi sahibi olduğumu düşünsem de yeni bilgiler edinip kendimi geliştirmeliyim.

Hedeflerim ve yapmayı düşündüklerim ne kadar fazla gibi görünse de çoğunda alt yapı sahibi olduğum için zorlanacağımı düşünmüyorum. Zorlanırsam da bırakırım olur biter, dünyayı ben kurtaracak değilim herhalde, dünyayı kurtaran adamın oğlu ne diye dünyaya gelmiş.

Yeni yıldan beklentilerimiz değil yeni yılda gerçekleşmesi için çaba sarf edeceğimiz amaçlarımız bunların gerçekleşmesi için sabır ve gücümüz olsun. Geç gelen yeni yıl mesajı misali...

Soru - Cevap (Mim)

Aslında Mim hakkında şu son ana kadar çok bilgili değildim. Bu zaman'a kadar blogumda hiç Mim yazısı yazmamıştım. Polat Büyükarslan ağabeyimiz sağ olsun son günlerde blogları meşgul eden Soru Cevap (Mim) ile ilgili yazı yazmış ve beni de mimleyerek bu konuda düşüncelerimi yazmamı istemiş. Bu vesile ile de Mim'in ne olduğunu öğrenmiş oldum. Gönderilen bu Mim yazısı içeriğindeki sorulara elimden geldiğince kişisel düşüncelerimi doğru bir şekilde ve kendimi ifade edebileceğim kadar cevaplandıracağım.

Mantığın mı yoksa duyguların mı ön plandadır?
Biz Türk insanları nedense hemen hemen çoğu şeyde mantığımızla hareket ediyoruz. Ama ben genelde mantığımla hareket eden birisiyim hatta bazen mantığımı çok aşırı kullandığım da oluyor. Az da olsa duygularımla hareket ettiğim zamanlar da oluyor şimdi çok duygusuzsun diye nitelendirilmeyeyim. Eğer duygunun tanımı bence böyle ise; örneğin 2002 yılındaki 3.olduğumuz Dünya Kupası'nda milli takımımızın maçlarını izlerken o an stadda bulunmasam bile evde televizyon karşısında bile izlerken sanki o an o oyunculardan bir tanesini benmişsim gibi tüylerim diken diken olmuştur. Yenildiğimizde ağlamışlığım yendiğimizde yine ağlamışlığım olmuştur. Eğer o zaman mantığımla hareket etmiş olsam duygusuz biri olup ağlamazdım sanırım. Özel veya kişisel hayatımızda aslında bir çok şeye karşın duygularla hareket edilmesi gerekirken (bence) ancak ben nedense çoğu zaman mantığımla hareket etmişimdir. Kısaca mantığım duygularıma göre daha ön planda sanırım.

İnsanlar niye mutlu değiller? Niye gözlerinin önündeki mutlulukları görmüyor ve şükretmesini bilmiyorlar.
Bu duruma farklı bir konudan bakacak olursak zengin-fakir ayrışmasından kaynaklanıyor. Fakir insanlarımız bir ramazan günü ailecek birlikte sofrada sedece iki çeşit yemek olmasına karşın halen birlikte oldukları için, o durumlarından daha kötü bir duruma düşmedikleri için haline şükredip mutlu oluyorlar. Zengin insanlarımız ise her şeyi elde edebilmelerine karşın daha fazlasını isteyip şükretmesini bilmedikleri için mutluluğu görmüyorlar. Mutluluğu görmeden önce onu nasıl görebileceğimizi bilmeliyiz. Oysa mutluluk bir eldeki beş parmağın birbirine yakın olduğu kadar yakın ama nedense görmesini bilmiyoruz. Sonuçta insanlarımızın bende dahil mutluluğu görmeyişimizin en büyük nedenlerinden bir tanesi de mutluluk kavramını karşı konulamaz büyük isteklerimizin arasında kaybettiğimizden kaynaklı. Şu an ki halimize şükredip, elde edemeyeceklerimiz için nasip değilmiş deyip mutluluk elimizden bir an önce kaçmadan ucundan yakalamalıyız.

Çok para harcayıp, keşke almasaydım ya da harcamasaydım dediğin bir şey var mı?
Şu zamanıma kadar öyle uçuk, çok paralar harcamadım. Harcayıp da keşke almasaydım veya boşuna harcamasaydım gibisinden dediklerim de olmadı açıkçası. Tabi çok para kavramı kişiden kişiye değişen bir şey. Çok para kavramının biraz altında harcamışlığım veya bir şeyler almışlığım olmuştur ancak pişmanlık duymadım. Bir şeyler alacakken ince eleyip sık dokuyan bir yapım var. Örneğin en son aldığım telefonu inceleyip araştırırken 10-15 gün gibi uzun bir süre bekledim. Düşünün daha bir kelimesinin anlamını bile bilmediğim Fransızca, İspanyolca gibi dillerde olan inceleme yazı ve videolarını izledim. Bu incelemeler sayesinde de bu dillerden küçücük de olsa öğrendiğim bir şeyler oldu. Sosyal etkinlik olayında da öyle cimri bir yapım yoktur. Hatta tanımadığım yeni karşılaştığım beş kızla yemeğe gidip cebimde beş kuruş para kalmadan restaurant'tan çıkmışlığım bile olmuştur. Kısacası bonkörüm ben bonkör tabi param olduğunda :)

Haklı olduğun bir konuda kendini savunur musun? Yoksa susmak adalet mi dersin?
Haklı olduğumda elbet kendimi savunurum. Ayrıca başkalarının da doğru veya yanlış farketmeksizin düşüncelerini ortaya koymasını savunurum. Bu konuya istinaden Voltaire'in güzel bir sözü vardır: "Söyleyeceklerine katılmasam da, onları söyleme hakkını ölümüne savunurum.". Aynı şekilde benim düşüncelerim yanlış dahi olsa başkalarının bu düşüncelerimi ifade etmemi engellemeyip savunmasını beklerim.

Tok gözlü müsün? Yoksa her şeyim olsun diyenlerden misin?
Tok gözlülük kavramı aslında çoğu zaman yanlış anlaşılan bir şey daha doğrusu kişiden kişiye değişen bir şey de diyebilirim. Örneğin manavdan muz alacağız yeteri kadar 1-2 kg arası bir şey alırız tutup 50 kg muz almayız bu bir nevi tok gözlülüktür. Ancak benzeri olmayan farklı farklı şeyler almak önceki örneğe karşın muz-portakal-elma üçünü birlikte almanın tok veya aç gözlülük ile alakası yoktur(bence). Biz tok kavramını genelde bir nevi sınır olarak kabul ediyoruz. Yani irademizi veya paramızı sınırlandırıyoruz. Ben genelde tok gözlü bir insanım yani ihtiyaçlarım doğrultusunda o zamanın koşullarına göre benim için yeterli olanı alırım. Yukarıda belirttiğim bir örnekte telefondan bahsetmiştim. Şimdi telefon alırken çoğu kişide olduğu gibi genel özelliklerine bakarız 3G, kamera, işlemci, wifi, android veya başka bir işletim sistemine mi sahip, şarjı ne kadar gidiyor gibisinden. İşte bu gibi özellikler bana yetiyorsa ve telefonun fiyatı örneğin 600 liraysa ben onu alırım, yani gidip aynı özelliklere(kısmen) veya daha fazla özelliğe sahip 1000 liranın veya 2000 liranın üstünde bir paraya telefon almam. Bu benim ihtiyaçlarımı karşılıyorsa neden gidip aç gözlülük yapıp daha fazlasını isteyeyim.

Soruları yanlış anlamış veya bizzat düşüncelerimi tam olarak ifade edememiş olabilirim. Bunun için öncelikle varsa bir kusurum affedin. Ayrıca ilgisinden dolayı beni mim'leyen ve sorulara karşı düşüncelerimi belirtmemi isteyen Polat Büyükarslan ağabeyime buradan teşekkürlerimi iletiyorum ve mim'i Enes İlhan kardeşime post ediyorum.

Yine Yeniden Blogger

Yine Yeniden Blogger
Yaklaşık dört ay önce türlü türlü sebeplerden ötürü blogger'dan wordpress'e geçme kararı almıştım. Ancak wordpres'te yaşadığım sorunlar ve wordpress'in çok fonksiyonlu olup, sadece yazı yazmaya odaklanmamı engellemesi kısacası ilham vermemesi yüzünden dün akşam ani bir kararla tekrar blogger'a geçme kararı aldım. Sanırım en başta wordpress'e geçme düşüncem yanlıştı.

Dün akşam uzun ve sıkıcı süren yönlendirme çalışmaları sonucunda nihayet blogger'a tekrar taşınabildim. Google hangi kafaya hizmet edip yönlendirme işlemlerini değiştiriyorsa anlam veremiyorum. Eskiden birkaç işlem sonucunda en fazla 40 dakika veya 1 içerisinde yönlendirme tamamlanıyordu. Ama yeni yönlendirme işlemleri beni hayli yordu.

Dün akşam saat 23.30 sularında başladığım yönlendirme çalışmaları sabah 5.00 sularına kadar sürdü. Öyle ki yönlendirme çalışmalarını başarılı sonuçlandıramadığım için sabah 4.00 sularında domain hizmeti aldığım İsimtescil'e destek talebi göndermek zorunda kaldım. Gönderdikleri ayarlar her ne kadar benim yapmaya çalıştığım ayarlar ile aynı olsa da yine sabahın o erken saatlerinde benimle ilgilendikleri sorunuma bir nebze de yardımcı olmaya çalıştıkları için kendilerine teşekkür ediyorum. İsimtescil destek ekibi tarafından aldığım ayarları son kez yaparak sabah 5.00 gibi öylece bıraktım. Daha sonra öğle saat 12.00 sularında blogger yönetim panelinde yönlendirme işlemini tamamladım. Kısacası o kadar saat boşuna uğraşmış ve uykusuz kalmışım. Sorunun kaynağı blogger yönlendirme sisteminin dns ayarlarını geç tanıyıp doğrulamasıymış.

Geç olsun güç olmasın diye boşuna dememişler ama benim bu yaşadığım durum hem geç hem de biraz güç oldu. Yine de olsun sonuçta yönlendirme işlemi tamamlandı ve artık yeniden blogger ile bloglamaya devam edeceğim. Eski yazı ve yorumlar yedekte durduğu için ve google indexleri silinmediği için google'dan gelen ziyaretçilere ve takipçilere faydası olması açısından onları da tekrar yükledim.