21.11.2011
5 - 6 gündür bu illet hastalıkla savaşmaktayım ve bugün çok şükür biraz düzelebildim. Her ne kadar kötü bir durumda olsamda yapılacak işlerim dolayısıyla ayakta durmaya çalıştım ama blogumla fazla ilgilenemedim. Blogumla ilgilenemedim çünkü o hasta halimde yeni tema yaptım ve bence çok da güzel oldu. Biraz eksiklikler var ama en kısa sürede önemli düzenlemeleri yapıp kullanmaya başlayacağım. Şuan kullandığım ve bundan önceki kullandığım temaları da ücretsiz veya cüzzi bir fiyatla satmayı düşünüyorum.
Son Günlerde
Son bir haftadır son derece nefret ettiğim ve her ne kadar nefret etsem de her yıl olduğu gibi bu yıl da grip hastalığına yakalandım. Grip dediysem öyle böyle bir grip değil. Beni resmen hayattan bezdiren bir grip. Ateş, boğaz ağrısı, burun akıntısı, beden uyuşukluğu ve son olarak öksürük. Heralde saydıklarım neticesinde gripten ziyade daha büyük bir hastalık gibi geldi bana. Yanlış bir tabirde bulunduysam eğer affola.5 - 6 gündür bu illet hastalıkla savaşmaktayım ve bugün çok şükür biraz düzelebildim. Her ne kadar kötü bir durumda olsamda yapılacak işlerim dolayısıyla ayakta durmaya çalıştım ama blogumla fazla ilgilenemedim. Blogumla ilgilenemedim çünkü o hasta halimde yeni tema yaptım ve bence çok da güzel oldu. Biraz eksiklikler var ama en kısa sürede önemli düzenlemeleri yapıp kullanmaya başlayacağım. Şuan kullandığım ve bundan önceki kullandığım temaları da ücretsiz veya cüzzi bir fiyatla satmayı düşünüyorum.
19.11.2011
Konu
Cevahir (Ufuk Özkan) 28 yaşlarında genç bir delikanlıdır. Almanya'dan yeni dönmüş ve eski aşkı Şukûfe (Zuhal Topal)'yle evlenmek istemektedir. Fakat en eski düşmanı Koyu Bilal (Fırat Tanış) da bu amaçtadır. Bu yüzden sürekli birbirleriyle kavga ederler. Fakat ikinci sezonda Şukûfe'nin evlenmesiyle aralarındaki rekabet biter. Ama bu sefer de Koyu Bilal'in hapisteki arkadaşı Katip'in kardeşi Zeynep'e aşık olurlar. Cevahir'in küçük kardeşi Nazan (Bihter Dinçel) ise küçüklük aşkı Mürsel'le (İlker Ayrık) evlenmeye çalışmaktadır fakat hep bir olay buna engel olur ama evlenmişlerdir ve ikinci sezonda Somer Tuna adında bir çocukları olmuştur. Cevahir ve Nazan'dan sonraki en küçük kardeş Zekai (Bora Akkaş) ise Matematik dersi süper olan zeki ve bir o kadar da kurnaz olan bir çocuktur. Zeynep (Rojda Demirer)genç ve güzel bir kızdır. Eczacılığı henüz bitirmiştir. Cevahirlerin evinde bir oda kiralamaya karar verir. Ancak kişilikleri uyuşmadığı için hep kavga ederler. Fakat yavaş yavaş Zeynep Cevahir'e, Cevahir de Zeynep'e aşık olmaya başlamışlardır.
Oyuncular Ufuk Özkan - Cevahir
Fırat Tanış - Bilal
Zuhal Topal - Şukûfe
Rasim Öztekin - Kuddusi
Azra Akın - Neşe
Emel Çölgeçen - Nilüfer
İlker Ayrık - Mürsel
Bihter Dinçel - Nazan
Mine Teber - Muazzez
Tanju Tuncel - Hafize
Bora Akkaş - Zekai
Bülent Çolak - Ulvi
Ali Tutal - Ekber
Mustafa Uzunyılmaz - Devir
Gizem Akman - Pırıl
Ahmet Sarsılmaz - Müfit
Tolga Canbeyli - Kütük
Sevim Gelenbe - Adeviye
Geniş Aile Bitti
Başladığı ilk bölümden beri seyircinin ilgisini çekmeyi başaran ve büyük bir keyifle izlenen Geniş Aile dün akşam Star Tv ekranlarında yayınlanan final bölümüyle son buldu. İlk olarak 2009 yılında Kanal D'de yayına başlayan ve daha sonra Star Tv'de yayına devam eden Geniş Aile ekranların en kaliteli aile ve komedi dizisiydi. 108 bölüm sonunda ekranlara veda eden Geniş Aile Kanal D'de yayınlandığı ilk zamanlarda genellikle Şukufe, Bilal ve Cevahir karakterinin üzerine kuruluydu. Tabi Cevahir bitmek bilmeyen yediği haltlar da vardı.Konu
Cevahir (Ufuk Özkan) 28 yaşlarında genç bir delikanlıdır. Almanya'dan yeni dönmüş ve eski aşkı Şukûfe (Zuhal Topal)'yle evlenmek istemektedir. Fakat en eski düşmanı Koyu Bilal (Fırat Tanış) da bu amaçtadır. Bu yüzden sürekli birbirleriyle kavga ederler. Fakat ikinci sezonda Şukûfe'nin evlenmesiyle aralarındaki rekabet biter. Ama bu sefer de Koyu Bilal'in hapisteki arkadaşı Katip'in kardeşi Zeynep'e aşık olurlar. Cevahir'in küçük kardeşi Nazan (Bihter Dinçel) ise küçüklük aşkı Mürsel'le (İlker Ayrık) evlenmeye çalışmaktadır fakat hep bir olay buna engel olur ama evlenmişlerdir ve ikinci sezonda Somer Tuna adında bir çocukları olmuştur. Cevahir ve Nazan'dan sonraki en küçük kardeş Zekai (Bora Akkaş) ise Matematik dersi süper olan zeki ve bir o kadar da kurnaz olan bir çocuktur. Zeynep (Rojda Demirer)genç ve güzel bir kızdır. Eczacılığı henüz bitirmiştir. Cevahirlerin evinde bir oda kiralamaya karar verir. Ancak kişilikleri uyuşmadığı için hep kavga ederler. Fakat yavaş yavaş Zeynep Cevahir'e, Cevahir de Zeynep'e aşık olmaya başlamışlardır.
Oyuncular Ufuk Özkan - Cevahir
Fırat Tanış - Bilal
Zuhal Topal - Şukûfe
Rasim Öztekin - Kuddusi
Azra Akın - Neşe
Emel Çölgeçen - Nilüfer
İlker Ayrık - Mürsel
Bihter Dinçel - Nazan
Mine Teber - Muazzez
Tanju Tuncel - Hafize
Bora Akkaş - Zekai
Bülent Çolak - Ulvi
Ali Tutal - Ekber
Mustafa Uzunyılmaz - Devir
Gizem Akman - Pırıl
Ahmet Sarsılmaz - Müfit
Tolga Canbeyli - Kütük
Sevim Gelenbe - Adeviye
16.11.2011
Eşim olma, karım ol!
Bakma daha ilkel durduğuna sen, ruhu vardır kelimelerin.
"Karı-koca" "eş"ten daha çok şey anlatır.
Hatta belki bize unutulmuş bir şeyi söyler.
Sahi, biliyor musun? Neden erkeğe "koca", kadına da "onun karı" demiş eskiler?
Eşim değil, karım ol! Kedilerin eşi olur, terliklerin de…
İnsanın eşi olmaz. Bir ömür eşlik ediyor diye mi sevgiliye eş denir?
Eşlik etmek yeter mi? Fazlasını beklemez mi insan yârinden?
Kelimeleri yitirmeseydik anlardık belki, evlenecek erkeğe eskilerin neden "koca" dediklerini.
Çünkü "koca" bilge demektir, yüce demektir.
Koca demek, dağ demektir. Ve ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksiktir.
Dağların yücesine kar yağar diye kadına da "kocanın karı" demişler.
Bakma şimdi evlenenlerin "karı-koca" ilan edildiğine.
"Koca ve onun karı" olmalıdır aslında.
Yani yüce bir dağ olmalı adam. Kar gibi pak ve masum olmalı kadın.
Örtmeli ve bir ömür, süsü olmalı dağın.
Çünkü üşür tepesinde kar olmayan dağ, ne kadar yüce olursa olsun, yarım görünür…
Eşim olma, karım ol! Bana benzemeye çalışma sakın. Bana benden lazım değil bir tane daha. Ama unutma ki sensiz yarımım. Her zaman söylemem, ama sen anla.
Eşim Olma Karım Ol
Youtube'da şiir ararken Halil Çalışkan adlı şair'in yazdığı ve Tekin Çelik'in seslendirdiği Eşim Olma Karım Ol adında bir şiir buldum. Eş'in ne olduğunu ve karı-koca'nın ne olduğunu anlatan gerçekten çok anlamlı ve çok güzel bir şiir. Yazının devamında şiirin sözlerine bakabilir ve şiiri dinleyebilirsiniz.Eşim olma, karım ol!
Bakma daha ilkel durduğuna sen, ruhu vardır kelimelerin.
"Karı-koca" "eş"ten daha çok şey anlatır.
Hatta belki bize unutulmuş bir şeyi söyler.
Sahi, biliyor musun? Neden erkeğe "koca", kadına da "onun karı" demiş eskiler?
Eşim değil, karım ol! Kedilerin eşi olur, terliklerin de…
İnsanın eşi olmaz. Bir ömür eşlik ediyor diye mi sevgiliye eş denir?
Eşlik etmek yeter mi? Fazlasını beklemez mi insan yârinden?
Kelimeleri yitirmeseydik anlardık belki, evlenecek erkeğe eskilerin neden "koca" dediklerini.
Çünkü "koca" bilge demektir, yüce demektir.
Koca demek, dağ demektir. Ve ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksiktir.
Dağların yücesine kar yağar diye kadına da "kocanın karı" demişler.
Bakma şimdi evlenenlerin "karı-koca" ilan edildiğine.
"Koca ve onun karı" olmalıdır aslında.
Yani yüce bir dağ olmalı adam. Kar gibi pak ve masum olmalı kadın.
Örtmeli ve bir ömür, süsü olmalı dağın.
Çünkü üşür tepesinde kar olmayan dağ, ne kadar yüce olursa olsun, yarım görünür…
Eşim olma, karım ol! Bana benzemeye çalışma sakın. Bana benden lazım değil bir tane daha. Ama unutma ki sensiz yarımım. Her zaman söylemem, ama sen anla.
16.11.2011
Aslında marka ve kuruluşlara karşı öfkem yok o marka ve kuruluşların içerisinde bulunan, çalışan pardon çalışmayanlar demek istedim, özür dilerim. İşte o insanlara bütün öfkem. Hani şu Türk Telekom var ya işte o. Yani onun bünyesinde çalışan bazı insanlar. Yani işini adam gibi yapmayıp, ekmeğini helal alın teri ile kazanmayanlar. Bir de özelleştirilmiş bir şirket. Benim bildiğim özel şirket çalışanına verdiği paranın on misli iş yaptırır belki de daha fazla. Tabir edemedim. Neyse. Biz hep memur daha doğrusu kamu'da çalışanlara salla başını al maaşını derdik. Şimdi özelde çalışan insanlar o durumda.
Evi taşıyalı onbeş günü aşkın süre geçti. Ve ben telefonun nakil işlemlerini yapalı da bir o kadar süre oldu. Yanlış hatırlamıyorsam bayramdan birkaç gün önce telefonunuzu bugün bağlayacağız dediler. Deyiş o deyiş. Onlarca kez Türk Telekom şubesine gittim ve onlarca kez aradım. Bayram geldi internetinizi de istemiyorum sadece telefon lazım şu telefonu bir an önce bağlayın diye. Ama nerdee. Bugün bağlayacağız, şu saatte bağlayacağız, şimdi personelleri gönderiyoruz bağlayacaklar. Bunların palavralarından ben bıktım, kendileri benden bıkmadı arkadaş. Bayram bitti artık ben de umudumu kesmiştim. Son defa Pazartesi günü Türk Telekom'a gidip hafif bir tehdit ve üst yetkili bir kişiyle görüşürerek telefonu bağlamalarını söyledim. Ve nihayet Pazartesi öğleden sonra eşşek gibi gelip telefonu bağladılar. Fakat bir gün boyunca telefon henüz açılmamıştı. Salı günü Türk Telekom Müşteri Hizmetlerini aradım ve durumu izah ettim. Neyse salı günü tekrar eşşek gibi gelip mahallenin telefon tesisatına baktılar ve bir sorun olmadığını söyledir. Bir süre sonra arayıp santralda bir sorun olduğunu ve yarım saate kadar sorunun giderileceğini söylediler. Ve nihayet telefon ve internet bağlantısı yapıldı. Ben şimdi bunalra ne desem haklıyım. Çünkü 15 - 20 gündür ben telefon ve internet kullanamıyorum ve 100 lira gibi bir fatura ödeyeceğim. Tabi bir de şimdi 15 lira'lık nakil ücreti alacaklar. Etti mi 115. E ben daha ne diyeyim.
Nihayet
Nihayet, nihayet ve nihayet. Bu yazıya neden böyle başladığımı sormayın. Çünkü bu cümlenin ve yazının devamında anlatacağım :) Aslında çok daha farklı başlardım ama! hani derler ya "Terbiyem müsaade etmiyor" işte öyle bir şey. Her ne kadar terbiyemin müsaade etmediği ve yazmadığım sözcük dilimlerinden oluşmuş cümle ve cümlecikleri ifade etmek istemesem de mecburiyetten bazı hak eden ve hak edenlere teslim ettim.Aslında marka ve kuruluşlara karşı öfkem yok o marka ve kuruluşların içerisinde bulunan, çalışan pardon çalışmayanlar demek istedim, özür dilerim. İşte o insanlara bütün öfkem. Hani şu Türk Telekom var ya işte o. Yani onun bünyesinde çalışan bazı insanlar. Yani işini adam gibi yapmayıp, ekmeğini helal alın teri ile kazanmayanlar. Bir de özelleştirilmiş bir şirket. Benim bildiğim özel şirket çalışanına verdiği paranın on misli iş yaptırır belki de daha fazla. Tabir edemedim. Neyse. Biz hep memur daha doğrusu kamu'da çalışanlara salla başını al maaşını derdik. Şimdi özelde çalışan insanlar o durumda.
Evi taşıyalı onbeş günü aşkın süre geçti. Ve ben telefonun nakil işlemlerini yapalı da bir o kadar süre oldu. Yanlış hatırlamıyorsam bayramdan birkaç gün önce telefonunuzu bugün bağlayacağız dediler. Deyiş o deyiş. Onlarca kez Türk Telekom şubesine gittim ve onlarca kez aradım. Bayram geldi internetinizi de istemiyorum sadece telefon lazım şu telefonu bir an önce bağlayın diye. Ama nerdee. Bugün bağlayacağız, şu saatte bağlayacağız, şimdi personelleri gönderiyoruz bağlayacaklar. Bunların palavralarından ben bıktım, kendileri benden bıkmadı arkadaş. Bayram bitti artık ben de umudumu kesmiştim. Son defa Pazartesi günü Türk Telekom'a gidip hafif bir tehdit ve üst yetkili bir kişiyle görüşürerek telefonu bağlamalarını söyledim. Ve nihayet Pazartesi öğleden sonra eşşek gibi gelip telefonu bağladılar. Fakat bir gün boyunca telefon henüz açılmamıştı. Salı günü Türk Telekom Müşteri Hizmetlerini aradım ve durumu izah ettim. Neyse salı günü tekrar eşşek gibi gelip mahallenin telefon tesisatına baktılar ve bir sorun olmadığını söyledir. Bir süre sonra arayıp santralda bir sorun olduğunu ve yarım saate kadar sorunun giderileceğini söylediler. Ve nihayet telefon ve internet bağlantısı yapıldı. Ben şimdi bunalra ne desem haklıyım. Çünkü 15 - 20 gündür ben telefon ve internet kullanamıyorum ve 100 lira gibi bir fatura ödeyeceğim. Tabi bir de şimdi 15 lira'lık nakil ücreti alacaklar. Etti mi 115. E ben daha ne diyeyim.
04.11.2011
Keşke bir an önce bitirebilseydim de kurtulsaydım. Neyse telefon, ve internet'in de nakil işlemleri henüz tamamlanmadığı için şuan için internet bağlantım da yok. O yüzden internet kafe köşelerinde bu yazıyı yazıyorum. Yine Ttnet'e muhtaç oldum. Yarın bağlanacağını söylediler. Umarım bu defa bir işi zamanında yaparlar. Bu arada Blog Ödülleri'nde blogum uzun süredir incelenme aşamasındaydı. İncelenip ve onaylandığına dair e-posta gelmiş. Blogum ve benim adıma hayırlı olsun bakalım derece yapacak mıyız :)
Uzun sözün kısası daha çook işim var yorgun ve yoğunum. İnternet bağlantım yapılsa dahi yine heralde galiba sanırsam bir süre daha bilgisayarım ve internetim'den uzak kalacağım. Görüşmek üzere... Esen kalın...
Yorgunluk ve Yoğunluk
Bundan 4 - 5 gün önce ev taşıdık. Artık yeni evimde yeni odamdayım, başka yeni de birşey yok :) Evin herşeyi yeniden düzenlenmeye çalışılmış. Doğal gazı, elektrik tesisatı, boyası kısacası herşeyi yeniden yapılanmaya çalışıldığı için evin birçok şeyi eksikti. Ve bu eksikleri gidermek ve düzenlenmekte bana kaldığı için epeyce yoruldum. Diğer yandan da kendi şahsi işlerim vardı tabi. Üniversite, askerlik vs gibi işlemler. Bunları da yapmaya çalıştım. Fakat bunlarda henüz sonuca gidemedim. Kendi şahsi işlerimin hepsi bayramdan sonraya kaldı kısacası.Keşke bir an önce bitirebilseydim de kurtulsaydım. Neyse telefon, ve internet'in de nakil işlemleri henüz tamamlanmadığı için şuan için internet bağlantım da yok. O yüzden internet kafe köşelerinde bu yazıyı yazıyorum. Yine Ttnet'e muhtaç oldum. Yarın bağlanacağını söylediler. Umarım bu defa bir işi zamanında yaparlar. Bu arada Blog Ödülleri'nde blogum uzun süredir incelenme aşamasındaydı. İncelenip ve onaylandığına dair e-posta gelmiş. Blogum ve benim adıma hayırlı olsun bakalım derece yapacak mıyız :)
Uzun sözün kısası daha çook işim var yorgun ve yoğunum. İnternet bağlantım yapılsa dahi yine heralde galiba sanırsam bir süre daha bilgisayarım ve internetim'den uzak kalacağım. Görüşmek üzere... Esen kalın...